22 Temmuz 2010 Perşembe

HUZURUN BAŞKENTİ - harun yavruoğlu




Birkaç günlüğüne Sinop’taydım.Sinop’a bu bilmem kaçıncı seyahatimdi.

Her gittiğimde ayrı bir keyif aldığımı söylemeliyim.

İşte bana Sinop’u sevdiren diyaloglar...

Bir keresinde zorunlu olarak otomobilimi bir marketin önüne park ettim ve

aracımın birkaç dakika kalması için market sahibinden izin istedim.

İlgili oldukça yoğun müşteri trafiği arasında “kalsın efendim!” dedi.

Ben ise manidar bulduğum bu cevabın ardından:“Sadece birkaç dakika...”

dediğimde.“Tamam kalabilir...

Ağabeyciğim, kalabilir...

Bir saat, hatta bir gün kalabilir...

Siz olmazsanız biz bu şehirde ne iş yapacağız?

Önemli olan bu marketin önü değil, sizin buralarda mutlu olmanızdır...

Oldukça şaşırmış ve aynı durumu kendi şehrim Trabzon için hayal ettikçe bırakın sevmeyi Sinop’un insanına hayran olmuştum.

Bir başka gün; eşimle iskele yakınındaki parkta akşamın ilerleyen saatlerinde çekirdek yemekteydik.

Ancak park görevlisi genç, birkaç çekirdek kabuğunu kültablasına koyuyorduk ki,

derhal gelip kültaplasını boşaltmaya başladı...

Koca koca adamlar olarak çekirdek yememize mi bozulmaktaydılar...

“Burada çekirdek yemeyin” demenin bir başka şeklimiydi bunca hizmet kanaatiyle genç görevliye:“Neden kültablasını bu kadar sık boşaltıyorsun,

yoksa çekirdek yemek yasak mı ?”

dediğimde Görevli genç, resmi ve kibar bir üslupla: “ Hayır efendim, neden yasak olsun?

Ben sizin rahatınız için görevlendirildim.”

Siz keyfinize bakın.”Hizmetin bu kadarı da fazla anlayışıyla görevliye,

“kültaplasını sık sık dökmene gerek yok!” dememe rağmen,

genç aynı periyotta kül tablasını gece boyunca boşaltmaya devam etti devam etti de ben yine şehrimin parklarında görevli elemanların katlanılması imkansız kabalıklarını düşündükçe sevdim o genci daha çok.

Sinop’u sevdim...

Bu hoşgörülü yaklaşımlarının ardından birkaç günde Sinop’ta çekirdek tiryakisi olmuştuk doğal olarak.Sahilde çekirdek satan bir beyden çekirdek satın almıştım.

Ancak bir önceki akşam aldığım çekirdekle ilgisi yok gibiydi.

Zira son aldığım çekirdekler daha küçükçeydi.

Satıcıya gittim ve “dün sizden aldığım çekirdek daha iriceydi.

Oysa bu çekirdekler ince ve daha lezzetsiz” dediğimde;

Meğer basit bir tezgâhta mükemmel bir insanlık örneği durmaktaydı:

“Hayır, ben dün de bu çekirdeği satıyordum.

Siz dün benden çekirdek almış olamazsınız.”

Israr ettiğimde satıcı bey, şimdi anladım; siz dün on metre ilerideki arkadaştan almışsınız.

Onun ayçiçeği daha kalitelidir.

Ama madem beğenmediniz paranızı iade edeyim.” Bu umulmadık nezaket neticesinde söz konusu çekirdekleri iade edilmekten vazgeçmiştik.

Sinop’tan insan manzaraları anlatmakla bitmiyor.

Mesela görünüşte bir veya birkaç balık için iskelede saatlerce keyifli zaman geçirmekte olan meraklılara ne demeli?

Yeğenim Furkan’dan biliyorum.

İki gündür balık sevdasına karşın ancak bir kayabalığı tutarken, babası ise iki hamsi bir martı yakalayabilmiş olması bile diğer amatör balıkçıların da hayli dikkatlerini çekmişti.

Ancak daha ilginci ise, o iskelede, kızlı erkekli gençler, üçerli beşerli kümeler halinde beton zemin üzerinde saatlerce bol kahkahalı sohbetlerine karşın en küçük bir gerilim husumet ve rahatsız edici gelişmeye rastlanmamasıydı.

Bu gönlüme sevgi karıştıran Sinop; aldığı turiste rağmen ekonomik anlamda pek çok sorunlar yaşayan bir kenar şehrimiz.

Kent birkaç sahil balıkçısı, üç yüz metrelik iskelesi ve hemen yanındakıyıya karşı yaşamını Cafe Restaurant olarak sürdüren kalesi, bir günde sekiz on şekle giren güvensiz havası ve Sabahattin Ali’nin ömrünü çürüttüğü Sinop cezaevini görmek için değil, daha çok Karadenizliye benzemeyen uysallığı, misafirperverliği, hoş görüsü ve olgun tavrıyla Akdeniz ve Egenin rakibi olmaya aday olurken, Sinop bu haliyle hiç kuşkusuz huzurun başkenti konumundadır.